Sunday, November 11, 2007

Gözyaşı Şişesi

Bir Alenxandre Dumas romanındayım, Monte Cristo Kontu belki, Chateau d'If'te...
Dalga sesleri ve taş duvarlar arasında.
Yüzümde ağır, demirden, kanlı bir maske
Ancak çığlıklar kesildiğinde,
sana olan aşkımı pelür bir kağıda yazıp mum alevine tuttum.
Hiçbir şey okunmuyordu... Tüy kalem, kırmızı mürekkep, saten çarşaf, uyku...
Rüyalarım, evimizin önündeki böğürtlen çalısına saklanmak gibi.
Nefesin, Fransa'da sık ağaçlı orman kokuyor.
Yatak zamanı sütü gibi tenin.
Seni görmediğimi sanıyorsun ama gördüm!
Seni görmek pembe elyaftan bir yastığa başımı koymak gibiydi.
Cthulhu efsanesi,
Aisopos masalı,
akşam üstü alınan az miktarda opiumun tesiri,
buhurdanlıklardan sızan nazar otu kokusu.
Ay vakti sevişmelerimizi hatırlıyorum.
Şehvetlendiğinde ağzının salgıladığı sıvıda boğulmak istiyorum.
Biraz absinthe, biraz arsenik... Son gecemiz...
Lilith teninde leylaklar,
dudağında bir öpücük,
ellerinde saçlarımın tortusu... Katalepsi!
Sana olan aşkımı derin, mavi bir suya yazıp okyanusa gömdüm.
Artık her gece hücremde aryalarını dinliyorum.
Sesini duymak, kilikste sunulan yaz vakti sorbeleri gibi.
Suare...

Red Musk

Tavan arasında duran paslı bir beşik...
çatlamış aynalar, taşlı saç tokaları ve kocaman bir marun sandık.
Dinmeyen bir arya kalbimin her atışında, ritmik!
Çocukluğumu hatırlamıyorum Fairy Tale.
İlk sevgilim tarladaki bir korkuluktu, saçları samandan, gözleri düğmeden...
Son sevgilimi öldürdüm... Zamanla, acıtmadan!
Aramıza soğukluk soktum, onu soğuklukla aldattım.
Soğuk bir naneli limonata, soğuk bir et parçası, soğuk bir kadın, cam gibi...
Baharatlı bir tütsü yakıp sevişirdik sıcak şarap eşliğinde.
Dinmeyen bir Hint ezgisi şehvetin doruklarında, ılık!
Fakat nolduysa o zaman oldu işte, yanlış kimya!
"I ask distance"
Majik bir yok oluş iyi gelirdi bana.
Yoksa çıkamıyorum tenden.
Firketelerle tutturulmuş tenim kaybının korkusuna ve hırsız gülümsemesine.
Biraz Belgin Doruk olsam, o da biraz Ayhan Işık...
Son yalnızlığımın çiçekli kapısından geçer gibiyim.
Ben azıcık ona veda eder gibiyim.
Buharda kaynayan çaydanlık dolusu yeşil çay.
Hep pencereden dışarıya bakan yeşil gözler, kolalı dantel yaka...
Dinmeyen bir Türk musikisi boşluğun derinlerinde, tok!

Vantrilok Bebek

"Dönülmez akşamın ufkundayız.
Vakit çok geç.
Bu son fasıldı, ey ömrüm!
Nasıl geçersen geç."
Yavaş, ağır ve sessiz...
Sanki içinden konuşuyormuş gibi ama tahtadan bebeklerin arkasına saklanarak
saklambaç...
Çilekli mum, tarçın kabukları ve kurutulmuş elmalar...
Kokusu ele veriyor kimliğini...
Bildiği şeyleri onun varlığında unutmak isterken, onun ellerine döktüğü gül çalılarında halüsinatif bir gerçeklik, gerçekliğin uyku halini buluyor.
Burası da değil... Daha varmadık mı?
Kapat gözlerini ve bekle vantrilok bebek.
Kelt kadını ve Kybele...
Naftalinsiz prenslere şeytan işer...
Eskirler...
İstediğin bu da değilse...
Kapat işte gözlerini!
Hayatın aşılamaz siyah tülleri var... Metalden tüller... Ötesini merak edersen ayakların kanar...
Sırtına yüklerini al ve olduğun yerde kal... Sana kendi kurallarını dikte edenlere karşı vantrilok bebeksin... Boncuklarını eteklerinde sakla ve yaban mersinlerinden uzak dur...
Ölürsün!
Cildin kuruduğunda, kavradığında dudakların ve buruştuğunda tenin...
Anlarsın!

O'nun Gizi

Safra, likit, tüy, irin, kan, yara, toprak kokusu...
Dinmek bilmiyor ruhumdan içeri
bedenimi yalayıp geçen sessiz bir vermut oluyor var oluşun dili.
Bir çikolatanın akışkanlığında sıcak, zararlı ve yanıltıcı
sesi dinlendirmekten uzak, parçalıyor gibi elleri.
Bükülüp kıvrılan bir su yılanı, ellerinde binlerce parmak olan karaorman cini.
Korkup kapattıkça bedenimi, önüm arkam sağım solum sobe!
Eski bir İstanbul mahallesinde gömülü o kızın kalbi
taştan ama kırılgan
ve yalnızca yalnızlığı düşleyecek kadar kararlı.
Umut, şüphe, kıskançlık, kin, nefret, hırçınlık, sinir, acıma...
Asılıyor dimağımdan aşağı
simli bir iple.
Çaresizliğin cadı tuzakları var.
Dinlemiyor,
yeniden yazamayacak kadar kalemsiz kalsa da!
Keder tutkunu...
Siyah, tuz ve ten
Cam kaplarda erittiği mor menekşelerden mürekkep yapıyor yazmak için yeniden hayatı
ve susuyor
çevresindeki ateşten çember karşısında
kibritini arkasında gizlerken bile!