Monday, March 30, 2015

Wednesday, March 25, 2015

Bakula

Ve Ay doğdu, ortaya çıktı bütün hayali varlıklar.
Bir masalın ortasına damladı tanrılar ve tanrıçalar.

Günlerden bir gün dönümünde,
bir cadının bahçesine yerleşti,
nereye gittiğini bilmeyen cinler.
Pervazda pervasız baykuşlar,
kilerde boy boy kabaklar,
kapı eşiğinde muskalar vardı.
Biri kapının zilini çaldı.
Bahçeyi bir dumandır aldı.
Çembersi duman
cinlerin kafasını güzel yaptı.
Zili bir daha gören olmadı.

Günlerden bir sebat vaktinde,
Cadı kadın mutfaktayken kedisiyle.
Safir gözlü kedinin gözü kaldı.
Aynanın çukurunda,
ölü kuşların uyluğunda,
süt reçelinde.
Cadı,
şişelerini temizledi.
Söyledi sihirli sözlerini.
Leylak,
lavanta,
amber,
ebegümeci,
acı yonca,
dağ lalesi.
Saf yağları
bir bir damıttı,
doldurdu şişelere.
Artık parfümler hazırdı.
Sürünsün diye kasabanın kadınları.
Yerlerde.

Cadı her şeyi kendisi yapardı.
Dolabında sıra sıra mumları,
çekmecesinde sabunları,
eteğinde nakışları,
duvarında cameo'ları vardı.
Çay demlemeyi iyi bilirdi.
Bir tutam reçine,
bir tutam kök,
biraz şifalı bitki,
biraz da uğursuz şeyler.
Koç başı,
kedi tükürüğü,
kırık sandalye.
Cadı tarifleri vardı.
çaylar,
gulaşlar
ve pandispanyalar için.
Küçük penisli erkekler,
doğurgan olmayan kadınlar
ve bekar cüceler için.
Cadıya danışmayan,
bilemezdi nazarın tadını.
Azgın olmayan
anlamazdı kutsanmayı.

Her kim ki odasına girip,
tacını çalarsa,
cadı öfkeden kudurur,
siyah kadifeye boyardı gökyüzünü.
Tüyleri ürperen kurtlar,
tüyler ürpertici şarkılar söyler,
paranormal çanlar çalardı
normal kulelerde.
Dört elementin adını söyler
ve üflerdi hırsızların yüzüne.
İşte o an taş üstünde taş,
baş üstünde baş kalmazdı.
Sarhoş ederdi dumanı,
mayalı nefesinin.

Şimdi

Bol bol yıkanıyor, bol bol su içiyor.
Su ona hayat veriyor.
Taze meyveler ve sebzeler yiyor.
Gıda onu yaşama bağlıyor.
Kristallerle çalışıyor.
İsteklerinden vazgeçiyor.
Sadece oluyor.