Sunday, August 18, 2013

Heart Sutra

Artık huzurla uyuyabilirim
Buddha'nın kucağında
en yumuşak mermerden
çiçeklerin özünden olma.
Bir tüy gibi uçarak düştüm
avucunu açtı da
affetti beni,
dedi artık savaşma.
Naneler serildi üstüme
şarkılar söylendi
nefretten ve intikamdan
arındım ellerinde
altın öpücüğüyle.
Bir de baktım ki,
uykum geldi...

Saturday, August 10, 2013

Aokigahara

"Buraya yazmaya geldim"
diye yazmışım
otelden aldığım kağıda.
Gündüzün sarsak saatlerinde
bir şişe kan şarabıyla.
Olabilir miyim Lord Byron gibi?
Orta Çağ şatosundan bozma
otantik bir kasırda.
Huzur sevmediğimi keşfettim.
Yalnızlık da sevmiyorum.
Çocuklar havalı şeyleri sever.
Büyü-
mek gibi.

Ormana giden patikadan
ulumalar yükseliyor
dinlenme salonu sakin ve kırmızı.
Bulduğum bütün kitapları okuyorum.
Kubla Khan'la buluşma,
Hattuşaş aslanı ve Çatalhöyük leopar.
Okumaya gece de devam ediyorum.
Gece de devam ediyor beni okumaya.
Gece ve ben iyi anlaşıyoruz.
Saçımdaki çam yapraklarını temizlerken
bir garson yanaşıyor:
Bu akşam yemekte dondurma var hanımefendi.
Sevinemiyorum.
Oysa ben,
daha acı şeyler hayal etmiştim
ahşap tavanlara,
Osmanlı gravürlerine,
Kaz Dağları'na bakarak.
Gece sabaha kavuştuğunda
trans halinden çıktığımda
isli kelimeler yazıyor kağıtta:

"Etrafı dağlarla çevrili Orta Çağ şatosundan bozma bir yerde, öğle saatlerini dinlenme odasındaki kanepede uyuz uyuz kitap okuyarak geçiriyordum ki, salonun ortasında bağıra bağıra şiir okumaya başladım. Çünkü huzur bende gıcık yapıyor. Belki kaz ruhları beni duyar gelir de enerjisini sevmediklerimi memnuniyetle avlarız. Üstümüzdeki iç sıkıcı elektriği yıkıp yerine aşk yaparız."

Yanında da bir kup dondurma...

Zen bahçesinde Lilith,
dağa bakan jakuzi
domates kurusu
padişah sedir
taş havuz
malt tadında rüzgar
ahşap oymalı balkon
titrek gaz lambası
çini şömine
kapının altından sızan ışık
yanık kokusu...

Manici Kasrı'nda geceleri manicinin ruhu dolaşıyormuş. Kimseyi rahatsız etmeden...

Thursday, August 08, 2013

Kurum ve Kül

Ben şeytanların büyüttüğü iyi bir kızım.
Köklerim yerin altına dayanıyor,
karanlıkla besleniyorum.
Bir gün beni çağıran bir ormanın içine doğru yürüyüp
kaybolacağım biliyorum.
Uğursuz varlıklar seviyor beni
uçuşan sinekler
yeniden doğmak isteyen ölüler.
Fakat ben felaketlere,
yıkımlara
ve savaşlara yakın duruyorum.
Ormanda bir ruh anne baktı bana,
bir ağaç fısıldadı kulaklarıma,
kurumuş bir kozalak sevdi beni.
Sarılıp şarkı söylüyorum kavuklarına.
Ters ayaklı cinler ve kediler izliyor beni
dünyanın en masum kötüsünü.
Ninni sesleri geliyor çalılardan.
Belli belirsiz bir ışık yanınca
ormanın derinliğinde
bu bir işaret
bana sesleniyorlar biliyorum.
Aklımı kaçırıp
lanetli bir ruh gibi
süzüle süzüle onlara yürüyorum.
Aklımı diri diri gömüyorum.
Uzanıyorum ve üstüme kapanan dalları izliyorum.
Cehennem benim gözyaşlarım.