Saturday, August 30, 2014

Pisilis

Güneşin yükselmesiyle kaçan şafak pembeliği...

Kadın yorgundu.
Yüzüne uzun zamandır uykulu bir ifade yerleşmişti.
Uykusu da vardı.
Mırıldanmalardan da, şiddeti yüksek seslerden de kaçıyordu.
Otursa, sohbet etse,
insanlar tıpkı Hint bilgelerinin müritleri gibi,
etrafında toplanacaklardı ama
istemiyordu işte.
Kaçıyordu insanlardan.
Kadın sürekli "gelecek zamanı" bekliyordu.
Sular durulacak,
zaman yavaşlayacak,
her şeyi sindirecekti
kadın.
Hayalini kurmak daha güzeldi.
Beklemek.
Aramak.
Ararken mutluydu.

Kendine şato gibi bir otel buldu.
Sarıgerme'de,
keçilerin pitaya yedikleri,
siestaların fiestalara karıştığı,
gündüzlerin sıcak ve kurak
gecelerin bir şişe Blackjack olduğu yerde.
Pisilis'in hortumlarının dolaştığı,
denize 1 km,
kalbe en yakın yerde.
Taş duvarları vardı otelin.
Demirden genişçe bir kapısı.
Erguvanları, sedir tahtı, arka bahçesi.
Ve sedef taşını andıran kocaman havuzu.
Han Butik Otel
Frankofonların gözbebeği,
avcı kedilerin uğrak yeri,
cırcır böceklerinin çiftliği.
Kadın birkaç parça eşyası ve kitabıyla yerleşti.
Asma yataklı serin odasına.
Erdi.
Eridi.
Kendini şatolarda bulan tüm eski dönem yazarları gibi.

Sabahların rutini buz gibi üzümlü sulardı.
Çeşit çeşit puf böreği,
bergamot çayı ve portakal reçeli.
Bir çırpıda yutardı,
ev yapımı havuçlu tarçınlı keki.
Salamlara bal arıları hücum ederdi.
Kahvaltının üstüne mutlaka
kuşlu fincanda Türk kahvesi içerdi.
Böyle karşılardı günü.
Buydu en büyük hüznü.
Sonra ver elini havuz, mavinin sıvı hali...

Zaman ağır akardı,
havuzu bir uçtan bir uca yüzdüğü vakitlerde.
Derin
Ve berrak.
Öğleleri bir kedi gibi esnerdi.
Boncuklu terliklerini pencerenin pervazına dayayıp,
geceyi düşlerdi.
Bin bir çeşit çiçeği orada tanıdı.
Hayvanlara sarıldı.
İnsanlara sarıldı.
Tek gözlü bir kedisi oldu.
Deniz kabukları,
İngiliz kahvaltısı.
Gündüzleri ayaklarını soğuk havuza sokup,
muz ağacının altında kitabını okurdu.
Sonra hafif bir yemekle geçiştirirdi akşamı.
Geceleri bir bardak bira, olmazsa olmazıydı.
Kahkahalar,
Norah Jones'un ılık sesi,
ve bir şişe şarap açan butik kadınlar eşliğinde.
Kurulup da mindere,
yıldızları seyrederlerdi.
Sohbetin en koyusu,
uykuya yakın gelirdi.
Sonra düş bahçeleri,
rüzgarın fısıltısı,
soğuk yastıklar...
Derken uyku.

Büyü köşesinde Afrikalı büyücülere seslenirdi.
Titrek bir mum tüm arka bahçeyi tütsülerdi.
Voodoo kraliçenin maskı,
melek figürü,
Hitit kabartmaları.
Tiki kulübesinde bambaşka bir boyuta geçerdi
Kahuna'nın ruhu geldiğinde.
Efsunlanırdı
elleri, saçları
ve mavi kuş kanatları.

Kadın yorgundu, dinlendi.
Merak etti,
Han Butik Otel'de yaşamanın bir yolu var mı diye.
Tekrar gelecekti ama şimdi gitmeliydi.
Giderken bir öpücük bıraktı,
Sarıgerme'nin burnuna.
Ve kötücül şehrine,
geri döndü
bir kez daha.

Thursday, August 28, 2014

Demeter

Ey dalgın yalnızlık,
gri yeşil otlar bürümüş 
göğsünü
gözlerin alacakaranlık.
Saçların bordo telli,
bir bardak blush
bir tutam tunç boncuğa karışmış
saçlarında.
Sus pus sakinlik,
neler oluyor o ormanda?
Uyumak istiyor kadın,
üstat ayakta.
Rahat yok Kerberos'tan
kalbi kevlar ile kaplı gecenin
Morrigan yılan formunda. 
Sarsak basitlik,
seni çağırıyor zaman
ayaklarını bağlayan
istekleri çöz
kinleri söküp at kınından
bedenin su olsun
sesin nefes.