Wednesday, July 29, 2015

Fauna and Flora

Bir anda dağıldı karanlık.
Sabahın erken saatlerinde, 
gün daha tazeyken.
Perdeler dalgalandı.
Yaramaz bir rüzgar içeri daldı.
Kuşların kahkahaları
gececilerin uğultularına karıştı. 
Yeniden doğdu gün,
karanlık ve kurtlu tabutundan.
İç sıkıntısı dibe daldı.
Kum çıkardı kötü rüyaların tanrısı.
Hiç beklemiyorken geldi ışık.
Bir anda her şeyi sevindirdi.
Derin okyanusların, 
derin ormanların canlıları geri geldi.
Çiçeklerden hayat fışkırdı.
Bir anda oldu her şey.
Oldu ve öldü yargılar.

Tuesday, July 28, 2015

I saw the future crystal clear

Birkaç gün ortalıktan kaybolmalıyım...

Bal şarabı doldurdu kan taşı kadehine.
Tanıdığı hiç kimse onun kadar güzel şarap yapamazdı.
Siyah sigarasından yoğun bir duman çekti.
Sonra da bileklerindeki parfüm kokusunu.
Sürme parfümlerin cazibesini severdi.
Bileklerini kesmekten daha iyi diye düşündü.
Işığın kolay kolay uğramadığı bir yerde,
kaçak bir ışık huzmesi
porselen fincanların üstünde zıplayarak
mor, mavi, sarı renklere dönüştü.
Duvardaki rüzgar ve güneş sembollerini yaladı
ve sofadaki en rahat koltuğa oturdu.
Koltuğun kadifesi oyunbaz ışığı hapsetti.
Işığın sekseğini izlerken fark etmişti
karanlığı ışıktan daha çok sevdiğini.

Kendisine Londra'nın düzlüklerinde,
bu küflü evi almakla ne kadar da iyi etmişti.
Penceresinden ormanı görebiliyor,
gece evinden çıkıp yürümeye kalksa,
türlü maceralar onu bekliyordu.
Gün ışığının ağıdına,
ay ışığının ulumasına,
tanık oluyordu.
Demirbaş ziyaretçileri; böcekler, kirpiler, dağ tavşanlarıydı.
Karanlığın en zayıf varlıkları ise
izin almadan
eşiğinden dahi geçemezdi.
Tabi saymazsak,
elinden kaçırdığı cinleri.
Şöminedeki tencerenin sesiyle irkildi.
Asla hibiscus yetiştiremeyecekti.
Ama çok iyi kaz ciğeri pişirirdi.
En iyi dostları,
gözlerine aynalar taktığı,
oyuncak bebekleriydi.
Yatak odasının duvarlarını oyuncak bebeklerle süslemişti.
Kendisine bakan milyonlarca göz,
milyonlarca gözde tek bir kişi...
Ve kitapları.
Okumaktan asla bıkmadığı Percy Shelley.
Eline dahi almadığı ölüler kitabı.
Bir de ara sıra uğrayan,
hiç gitmediği yerlerden bahseden,
Yemenli dostu vardı.
Bu sefer geldiğinde Yemen kahvesi de getirecekti.
Kim bilir hangi mihracenin kırdığı cevizleri anlatacaktı.
Bütün gece nargile tüttürüp, uzun düşüncelere dalacaklardı.
Buhar olup aramızda dolaşan varlıklar gibi.
Yok olmanın,
hem çok çekici hem de çok tehlikeli bir hali vardı.

Birkaç gün önce Londra'daki evinde,
aynanın karşısında saçlarını tararken,
kendi kendini telkin etmişti.
Şeytanın bile bulamayacağı bir yere gitmeliydi.

Thursday, July 23, 2015

İspritizma

Bir film izliyorum ve seyahatler çekiyor içim;

"Vengo"dan sonra İspanya'ya
"Before Sunrise"dan sonra Viyana'ya
"The Darjeeling Limited"den sonra Hindistan'a
"Only God Forgives"ten sonra Bangkok'a
"Only Lovers Left Alive"dan sonra Fas'a

doğru...

"Ölesiye yalnız, ölesiye mesudum. İçim kalabalık çekiyor. İnsanlar çekiyor. Çocuklar istiyorum; haşarı, sarışın, esmer, edepsiz… Seyahatler çekiyor içim. Dünya yüzündeki tuzlu sularda ışıklı vapurların gittiğini; Paris’te kırmızılı, yeşilli, turunculu işaret fişeklerinin bulvarlar boyunca akan köhne taksilere sis içinde yol gösterdiklerini; caddelerde, meydanlarda gotik binaların kayalar misali yükseliverdiğini; bisikletine tünemiş genç bir kadının türkü söyleyerek geçtiğini; pırıl pırıl matruş bir adamın pırıl pırıl bir bıçakla bonfile kestiğini; yalancı inciler içinde dolgun bir kadının Napoli’de, şarkılı bir kahvede fıstıklı dondurma yediğini; tayyare meydanlarının lokantalarında konyak içerek garip valizleriyle yolcular bekleştiğini; üçüncü mevki bir vagonda yaşlı bir adamın şehir içlerinden tren geçerken, gençken oturduğu kahveleri tanıyarak titrediğini…" Sait Faik Abasıyanık

Tuesday, July 07, 2015

My Little Scorpion


"To be different, to be powerful. Is that not a divine gift?" Dorian Gray

"If you have been touched by the demon, it's like being touched by the back hand of God. Do you really want to be normal?" Doc

So we walk alone...



- Ne olduğumu biliyorsun.
- Evet. Yine de buradayım. Bu dehşet verici ev yakında boşalıyor. Kapıları kilitleyip sonsuza dek çekip gidebiliriz buradan.
- Olduğum şeyden çekip gitmek diye bir şey yok.
- İkimizin de olduğumuz şeyden. O kadar uzun zamandır karanlıktan kaçıyorum, yine de kendimi daha karanlık bir yerde buldum. Birlikte yürüyelim. Odana geldiğim geceyi hatırlıyor musun? Çok korkmuştum. Sen kibar davrandın, sabaha ise korkum geçmişti. Bu gece benimle kal.
- Peki yarın?
- Sana söz veriyorum daha az korkacağız.
- Düşünmem lazım
- Beni affet.
- Affediyorum.

Sevgili Vanessa, 

Gösterdiğin nezaketleri her zaman yanımda taşıyacağım. Böylesi büyük bir cömertlik hayatımın bir parçası olamadı. Şefkatin ve anlayışın için sana teşekkür ederim. En korku dolu ve yalnız anlarımda yanımdaydın. Bana ışık getirdin. Ama ben karanlıktan yaratılmışım bunu ikimiz de biliyoruz. Sadece bir yere uygunum ben ve uzun zaman önce orada olmam gerekirdi. Unutulmuş bir tepedeki soğuk toprakta. Yolun zorlu olabilir. Fakat benimki lanetli. Bu yüzden yalnız yürüyeceğiz. 

Amunet