Tuesday, August 07, 2012

Doll's Diary vs. Rum Diary

Kızarmış kumla karışık yosun kokusu
burnumun ucundan yavaşça geçer gider
denizden üfleyince Poseidon.
O sırada görebildiğim tek şey ayaklarımın ucudur.
Ayaklarımda pembe ojelerim varken
ve parmaklarımın arasına kum dolmuşken.
Seslenirim
iki adım ötede verandada beni bekleyen sevgilime:
"Bana karpuzlu Mojito yapar mısın?"
O kadar tembelimdir ki
daha izlenecek çok kum tanem vardır önümde
sahilde gezinenlerin ayak izleri,
seksi bir çift,
dore rengi bilezikler taktığım kolum,
leopar desenli şifon pareom,
göğüslerim.
Mojito'mu mutfaktan blender sesleri eşliğinde getirir sevgilim.
Dudaklarımda tatlı içkinin ve kavunlu rujumun tadı vardır.
Denizi,
yine sevişmeyi
veyahut yüzmeyi,
Meksika işi vantilatör sefasını hayal ederim
dağınık yatakta.
Rakı kokan odada.
Balık ızgarası çok çekse de beni.
Mojito'mu yudumlamaya devam ederim.
Ellerimden su akar,
buzlarla oynarım,
her şeyde biraz buz olsa derim içimden,
buzlu tatlı,
buzlu deniz,
buzlu şezlong.
Belki üstümüzde biraz buz gezdiririz sevgilim, ne dersin?
Geceyi böyle edebilirim.
Hayatın sarhoşluk olduğu hakkında Hunter S. Thompson lafları edebilirim.
Beyaz bikinim,
arı kovanı saçlarım,
çapkınlığım hakkında.
Ya da Great Gatsby'nin komşum olmasını ne kadar istediğimden.
Onun yerine Mojito'mun bitişini seyrederim.
Bu seferki içkiler benden.
Gece olmuş, çıplak yüzebiliriz,
ne dersin sevgilim?