Friday, January 18, 2008

Mould of Waking Up

Ark

Üstümde ince, tülbentsi bir sineklik
uyanıyorum şeffaf güne
başucumda bir Aslanlı Meryem ikonası yükseliyor
içiçe burkulan düş zamanları
sıcak yatak tembelliği
hissetmenin rafine esrikliğinde kıpırdanıyor
içimden güvenli aşağılara...

Dark

Ağır, korkak bir karaltı oluyor duvarlarda biriken sisler
isteksizliğin ağulu tepkisizliğinde
hayallerin karosiyahı
aşıyor beni mani(dar) yalnızlığıma
derimde gargoyle'ler dansediyor
ürküyorum çocukça...

Saturday, January 12, 2008

Tufa of Waking Up

Hiç taramak gelmiyorsa içinden
saçlarını
Venüs kadının
bir parça pralin
köpüklü bir banyo...
Ama hayır!
Canı istemiyorsa dışarı çıkmayı
ya da konuşmayı telefonda
gerek yok
bir kot, bir şaldan fazlasına
yüzündeki ağır makyaja
ne de fildişi aynalara.
Oysa yenilenir Venüs kadın,
içinde aşk geçen
kısa romanslarla...

Saturday, January 05, 2008

Trans, Pandül ve Manyetik Yakınlaşmalar

"Jeepers Creepers, where´d you get those peepers?
Jeepers Creepers, where´d you get those eyes?
Gosh all git-up, how´d you get so lit up? Gosh all git up, how´d it get that size?
Golly gee, when you turn those heaters on, woe is me, got to put my cheaters on.
Jeepers Creepers, where´d you get those peepers?
Oh those weepers, how they hypnotize!
Where´d you get those eyes?"

Gecenin safir sessizliği
içinde kırılıyorsa
henüz gidilecek vahaların
vaadedilmiş toprakların
varsa
nar şarapların nafile
ne de uyku gözlüklerin
akıyorken gözlerinden
sımsıcak
ipekten
bir uyku...

Ötüşlerini dinlersin bataklık kuşlarının
perdelerine dolanan.
morfelere dönüşür
sisli bir gecede
uykunun tezahürleri
Sandman'in ülkesi
yaklaştıkça
sabah olmak bilmez
oysa yeterdi
sevgilinin saçlarını okşayan elleri
hipnotize ederdi
olsaydı yanında...

Thursday, January 03, 2008

Ölü/Canlı Bedenler

Porselen bedenimi esir almasaydı
günahkar meseller,
sana doğru akardım hiçliğimle
ve beni ıslah et isterdim
yaban otlarını kesermiş gibi vitraydan bir orakla!
Arzu ettiğin gibi,
Moulin Rouge kadını.
Tenha kalbinde,
közlenmiş bileklerinde
mentol kokusu...
Oysa
ben
yalnızca
sana adamak isterdim kendimi...
La dolce vita!

Salem/Ayasofya

Aramice yazılmış zahiri bir endüljans kağıdının üstünde
mermer tenli Kirke
fütursuzca uzanmış yatıyor
dönüştürmek için her şeyi kendine.
Ardında perispriye tapan kurbanlar bırakarak
pandemi ya da histeri
kara veba, bitter çikolata.
Bir parça gül lokumum olsa
dudaklarına sürsem
sert bir iç çekişle fırlatıp atar mıydı o beni?
Enjekte edilmiş anestezik muhteviyatıma doğru...
dönüşüyorum.
Kumdan parmaklarını dola boynuma, boynuma, boynuma
yırtık izleri oluşsun
kübik göğüs uçlarımda, tam sevdiğim gibi
gözlerinde zaman öncesi, amber bir havra!
Bir kadının "ay" ayrılışları
tavında pembeleşen zirkonyumlar
küllü bir hava, siyah sigara, Elend
ve değişen iklimleri Mezopotamya'nın
kıştan yaza, yazdan kışa, tatlı ekşi...
Papirüs bir bakışla iğde ağacının altındaki tül etekli kadına
henüz terk etmemişken tarla ardıç kuşu onu
defalarca...
Göz kırpıyor başaktan sarıya, sarıdan başağa, mat...
Yanınca buharlaşmıyor korkulukların sıcak teni!

Ab-ı Ölüm

"Geri yollayamayacaklarını çağırma." Charles Dexter Ward Vakası

Bölünen uykularımda beni ziyaret eden,
kuyruk sokumumdaki derin yaraların muhatabı
yerin 7 kat altından seslenirdi
duymamazlıktan gelinemeyecek kadar eritici bir gırtlak tonuyla
kirli, kanlı, paslı bir rahme hapsedildiği günden beri.
Adını ağzıma alışım, derimdeki atomik patlamalara
sızlayan yanıklarıma eşdeğerdi!
Ve ağız dolusu semender taşırdı kasıklarında
karanlıkları müjdeleyen
dilinin ucunda şeytani çıngırak
bir yudum Süryani şarabı için yalvaran
voodoo gözleri.
Alkarısı!
Kalbime dumansız ateşten kanaviçeler işlerdi
göz göz, ilmek ilmek...
Latince harflerle yazılmış diriltici bir yemin gibi
Mata Hari janrında balmumu yarıklar
cadı çemberlerine asılı parçalanan vücutlar, kollar, bacaklar
gamet küllerimde dans etmeye kalkışacak kadar
cüretkar!
Son kez adının üstüne
dudaklarımdan süzülen
promilli bir dua olsa?.. Ektoplazmik!
Günden güne değişsem
terli, siğilli, erotik bir ejekülasyon!
Yüzünde muzır bir sırıtışla
arsız ve acıtıcı
izlese beni...
Bu dadanışı, aşkın kalp krizi
hayatıma ettiği hakaretler
opal cinayetler,
günah işlemiş melekler
ruhunu şeytana sunmuş androjenik bir Faust!
Efemine raksına, demon'un metruk mahalinde
ve muzip sırıtışına
telli, çivili, kesik kesik
çarpılsam
kafa tasını
gümüş bir tepside sunacak kadar
fetusunda Salome'yi müjdeleyen
aşık bir kadın gibi...

Abigor

Kare ayaklı gaz lambalarının aydınlattığı
Londra sokaklarında,
yürüyorken
kanımızdaki Absinth'le...
Mezarlık/parkın ametis kapısı aralanmış
lacivert gökyüzüne doğru...
Ağırlaşan bedeninin mor buzları
sürreal...
Yakarışlarının kreşendosunda,
yalnızca şimdi
uzanabilirim yanına ve
saçarım kuzgunlarımı
soğukkkanlılığım gibi soğuk bir gecede...