Monday, September 20, 2010

Spiritual Spaghetti

Penceresiz bir odaya koymuşlardı beni.
Her yerde huzur vardı, alışık olmadığım gibi.
Sessizliği düşündüm, sessizliğin düşünülemeyeceğini fark edene kadar.
Sessizlik düşünülemezdi, geçmiş ya da gelecek düşünülebilirdi ama
sessizlik belli bir saygıyı hak ediyordu.
Çok duramadım o odada.
İstanbul'un bütün acılarını çekmiştim çünkü ben.
Sabahları karın ağrısıyla uyanmıştım
ve aniden aklıma gelen, uyku sevmeyen düşüncelerle.
Kalbimin üstünde bir kaya var demişti bir Kore filminde adamın biri
çözümü olmayan bir iç sıkıntısını tarif ederken.
Sıkıntısını dindirmek için, sıkıntı veren şeye dönüşen.
Öğlenleri hiçlik duygusu, öğleyi biraz geçe belirsizlik korkusu
tam da öğretildiği, büyütüldüğü gibi benle.
Akşamları yalnızlık hissiyle uyumaya alışmıştım.
Kaç bin defa?
Bir binanın tepesine çıkartıp beni
aşağı baktıracak kadar.
Çünkü insanları intihara sürükleyen şey hayatlarından çıkamamalarıdır.
Zannederler ki atladıklarında çıkacaklardır,
ineceklerinden habersiz bir beton parçasına.
Kaç bin defa?
Eğer içerideyseniz pencereli bir odada,
içerisiyle dışarısı arasındaki farkı
fark ettirecek kadar
cezalandırıldığını düşünen insanlara özgü bir kendine acımayla.

Aklıma getirdiğimde yeniden unutmak istediğim,
unutmak için kontrol edildiğim düşüncelerim olmuştu benim.
İsteklerimin beni sonuçsuzluğa götürüşünü izlemiştim.
Sonuçsuzluğa varılamazdı, her şeyin bir sonu vardı çünkü.
Sonuçsuzluk parçalardı.
Kollarını, kalbinin olduğu yeri parçalayan insanlar gibi.
İnsanları parçalayan insanlar gibi.
Bana mutsuz zamanlarımı hatırlatan
ve sırf bu hatırlatmaya gelemediğim için
görüşmediğim insanlar gibi.
Kabul edip o enerjilerden çıkmak için çok uğraşmıştım.
Her kabul bir şarkıyla başlar.
Her şeyin bir anda olup bitmesi gerektiğini
aslında bu kadar kolay olduğunu
bir yerde okumuştum.
Çok haklı sebeplerim vardı benim
okuduklarımı dinlememek için.

İşte böyle karar verdim
başka biri olmaya...