Tuesday, June 23, 2015

Polonya'nın Cadıları

"Genel toplumsal tercihin kadınlara sunduğu, onların daha derin arayışlarına cevap vermiyor." Katarzyna Majak













Saturday, June 06, 2015

Life Artist

Ruhunu bulmayı bırakmış, macerasını aramaya başlamış.
Uzun bir yol yürünecek.
Hayatın yol olduğu yollardan değil, gerçek bir yol.
Çünkü yürüdükçe iç organlarınız daha hızlı çalışır,
kanınız vücudunuzun tamamında tur atar.
Kafanız açılır.
Otomatik olarak sorgularsınız.
Bu yüzden elinde baton,
ayaklarında spor ayakkabılar,
eski zaman bilgeleri, kanyon gezginleri
gibi yürüyecek.

The Way
Tüm ciddiyetini küllerle karıştırıp havaya savurdu Tom. Onun için yol, yolun kendisi olmaktı. Ne vardı ki şu yolda uğrunda ölünecek kadar? Arkadaşlar, pansiyonlar, güzel bir şarap ve peynir? Dizlerinin üstünde sürüne sürüne tamamlayacaksın bu yolculuğu. Kibrini yeneceksin. 

Red Valley, Rose Valley, Love Valley 1
Çantalar tıka basa doldurulmuştu. Gün için su, ekmek ve peynir; gün batımı için şarap ve krakerler. Şapkalar takılmış, güneş yağları sürülmüş, rahat ayakkabılar, gezi kıyafetleri giyilmişti. Vadi yürüyüşü için artık hazırlardı. Güneş hiç olmadığı kadar sarı turuncuydu. Karşılarında uzanan peri bacası kuleleri onlara bir şeyler anlatmak ister gibiydi. Orta Dünya fantezileri, Tomb Rider'ın gizemli bölümleri... Dikkat dinazor çıkabilir!

Kurallar
Hiçbir aşamayı kaçırma.
Tırmanmaktan, düşmekten, yaralanmaktan, batmaktan korkma.
Önüne çıkan her şıkka evet de. Bu evet felsefesidir.
Ve asla geldiğin yoldan tekrar dönme. Çünkü aynı yolu tekrar yürüyemezsin.

Wild
Ne kadar zor olabilirdi ki? Bir tabak mısır gevreği, buzulların üstünde bir çadır ve içinde bir kadın. Kırmızı tilkilerin şarkılarını duyuyor musun? O yolu tamamladığında, hiçbir şey değişmeyecek senden başka. Bazen cesaret için çıkılır yola. 

Red Valley, Rose Valley, Love Valley 2
"Şurada ne var?" macerayı başlatan sorudur.
Zıpla, hopla, atla!
Peri yollarını yürüyerek geçtiler, peri ağaçlarının ve peri otlarının arasından.
Perilere bağırdılar yüksek peri kayalarının üstünden.
Hey, hey, hey....
Bazen ufak bir taşa yazılmış kilometreler ve isimler,
bazen karşılarına çıkan heyecanlı yüzler.
Tam susadık ölüyoruz derken,
dağların arasına sıkışmış güneş enerjili Old Bee.
Peri birası içmek serinletir.
Sonra seçim yaptılar: O yol mu bu yol mu?
Cevap Flintstones'un Türk kahvesiydi.
Yolcuların en sevdiği şey molalardır.
Daha aşılacak dağlar, batırılacak bir güneş var.
Dik bir yokuşu iple inmek suretiyle,
gizli tüneller, yeşil bataklıklar, dev sineklerden geçerek
tozlu vadiye vardılar.
Hava sarı jelatindi.
Gelirken 3 mevsim değişmişti:
Güneş, parçalı bulutlu ve yağmur.
Ama yürümek bir türlü bitmemişti.
Bu sevindiriciydi.

127 Hours
Bedeni bizimleydi de, aslında değildi. Beni bu maceraya iten, kulağımda kimsenin duymadığı müzik ve kimseye haber vermeden gitmekti. Kaybolmak. Var olmamak. Ben hayatım boyunca bunun için yaşamışım. Yolun yanında kolun lafı bile olmaz.

Red Valley, Rose Valley, Love Valley 3
Güneş Çavuşin kalesinde battı.
Çavuşin kalesinin geniş oyuklarında.
Delik deşik bir vadide söndü ışıklar,
şarap yandı.
Sohbet şarabı körükledi.
Dost köpekler, dost insanlar, özel olarak terk edilmiş dost kanepeler.
Korkusuzluk ve keyif
ruha işledi.
Bütün gece bir köpeğin önderliğinde
kapkaranlık ormanlardan yürüten de,
kırmızıyı siyah yapan da,
bu 10 km'lik ateşti.
Varlık ateşiydi.