Hapishanede duvarlarına sevdiği kadının fotoğraflarını yapıştıran Bertrand Cantat adında bir adamın not defterinden:
"Sevgilim, derler ki bütün ölü kızlar oyuncak bebeklere benzermiş. İki yana düşmüş çıplak beyaz kolları, kanı çekilmiş kaskatı elleriyle. Çürüyüp bir ağaca dönüşmenin en kestirme yolu, talaşla doldurulup bekletilmekmiş ne de olsa. Ne kadar ifadesiz olsa da kocaman gözleri; ruhlarının aynası değil, duvarlarıymış öldükten sonra onlar. Sadece bakmak, hiç ayrıcalık göstermeden, sadece bakmak için, alalade birine bakar gibi... İşte sevgilim, beni içinde bulunduğum deliliğe iten de bu oldu! Bir bez parçasından alınacak hazla eşdeğerdi, aralık dudaklarını öpmenin hazzı. Bu saatten sonra yeni hiçbir kelime için yer kalmamıştı onlarda. Bir nekrofilinin Marianne'si olabilirlerdi pek tabi, karşılık vermeseler de sevdiklerine. Ama yetmedi! Soğukluğu değil, ılıklığıydı istediğim bedeninin. Gözlerin bana heyecanla baksın istedim. Kapılara, pencerelere vurup hoyratça silkelemek, suya batırıp boğmaya çalışmak nafileydi! Hiçbir şey hissetmedin! Ve anladım ki, oyuncak bebekler sadece sevilmek için öldürülmüş kızlardı. Bakışlarından yalnızca kapıldıkları dehşet okunuyordu. Yaşarken yanlarına aldıkları son hatıraydı bakışları, alnından öpen bir adamın dudakları..."
Aşk şarkıları yazan bir adamı hayatta en sevdiği insanı döverek öldürmeye iten şey, onu sonsuza saklamak olabilir miydi?
Monday, May 25, 2009
Monday, May 18, 2009
Kurban/ Uyanış
Kendimden ne zaman vazgeçtiğimi hatırlamıyorum
ne zaman olmak istediğim kişi haline geldiğimi
tüm sorumluluklarımı bir ormanın en metruk köşesinde,
nemli bir toprağa gömdüğümü ve hiçbir işaret bırakmadığımı ardımda.
Sonra ayaklarımı sürüyerek ve can sıkıcı bir ses çıkararak ilerlediğimi...
Tuhaf!
Ne kadar da gerçek gelmişti yüzlerine bakıp güldüğüm bedenler.
Bir fiske vurduktan sonra anladım
devasa bir insan tarlasında olduğumu.
devrilince ardı sıra, kendi ellerimle diktiğim kadınlar ve erkekler.
Korkmadım!
Ellerim ve yüzüm çirkindi.
Korkaktım ama korkmadım.
Üstüme basmasınlar diye sevdim onları
beni okşasınlar diye
dillerini değdirsinler ıslak bedenime
tıpkı benim her bir taşa, her bir ağaca, her bir böceğe yaptığım gibi...
Yeteceğini sanmıştım.
değiştiğimde,
olacağını sanmıştım.
Her şey yeniden durgun bir suya bakmaya cesaret etmemle başladı.
Gözlerimi yumarak geçtiğim nehirde, beni duraklatan sudaki yansıman oldu.
Çok karanlık bir günün, Oneroid Psychosis'in şarkılarındaki gibi karanlık bir günün,
tam ortasında
gözlerimi açabilme cesaretini gösterdim.
-Hala gurur duyduğum bir şeydir bu kendimle-
ne diyordum?
Seni ilk o zaman gördüm.
Bana, benden daha kararlı bakıyordun.
Bende olan hiçbir şey yoktu sende
tadın, durgun bir su gibiydi
parlıyordun...
Söylemiş miydim?
Çok karanlık bir gündü.
hızla ayrılsam,
bu yanından kaçmak mı olurdu?
Kaçırmak mı seni suyun yüzeyinden?
Hızla ayrıldım...
Yağmurlardan sonra didik didik olmuş bir toprağın,
müdafasızlığı vardı üstümde.
İlk defa beni yakabilirler
ilk defa yanmaya açığım
ilk defa destansı değil sıradanım
coşkulu değil,
sıradanım
sırtımdaki ağırlığın
son derece farkındayım.
-boşuna-
Süründüm, sürtündüm
yosunlu kayaların en sert uçlarına,
zehirli otların en yakıcı yapraklarına,
bitki köklerinin, tıpkı bir kuyruk gibi sinsi ve ansızın,
en çelici kısımlarına
kurtulmak için hepsinden, her şeyden
senden de!
(kahkahalar)
-boşuna-
Kendimden ne zaman vazgeçtiğimi hatırlamıyorum
Ne zaman bir kabukla doğduğuma inandığımı
ve ne zaman bir bahaneyle vazgeçtiğimi bu ormandan ayrılmaktan.
Korkunun değişik yüzleriyle tanıştım.
güven, huzur, kaybeden dediler adına.
Madem çıkamıyorum bu kirli kefenden
güzelleştirmeliyim onu kendi kendime
güçlü, iyi dediler adına.
Hatırlamıyorum gerçekleri kurban ettiğim sözlerimi, günlerimi
ve beni yolumdan döndüren nicelerini
kabullenmişlik saydığım bahanelerimi...
Kendi ellerimle, son derece şık bir şekilde,
uzatmadan evvel insanlara paketimi
o nehirden binlerce kez geçtim
hiçbirinde
açmadım yeniden gözlerimi...
Hadi durmayın övün beni!
daha güçlü olmaya değerim
kulağa biraz korkutucu gelse de neticede ben, peridot yeşili bir semenderim...
Subscribe to:
Posts (Atom)