Tuesday, September 26, 2017

Alice Berbatlıklar Diyarında

Gözlerimi açtığımda
her yerde kaos vardı
beyaz güller, beyaz masa örtüleri, beyaz perdeler...
hepsi kaosa bulanmıştı.
Bu cinnetin sebebi
tavşan deliğinden düşmenin şiddeti
ve herkesin kendini aşırı önemli görmesiydi.
Sanki yaşam davetinin baş konukları gibi
hep vardılar da
hiç ölmeyeceklerdi.
Zaman durmuştu,
sonsuza dek çay saatiydi.
Hiç bu kadar uzun süre düşmemiştim,
düş gördüğüm zamanlarda bile.
Düş, düş, düş!
Ne sığıyordum içine
ne de geçebiliyordum içinden
kötülüğün ve zamanın.
Oysaki burada
ruhumu besleyen bir şey yoktu
kendi aklım dışında.
Aklım vardı işte
bu karanlık delikte
kuyruklu hikayelerimle birlikte.
Beni ye!

Bu rüyanın kongresi biraz garipti.
Kendini beğenmiş tırtıllar,
tezahüratsever domuzlar,
zavallı şapkacılar...
Durmadan yer değiştiriyor,
durmadan konuşuyor,
konuştuklarına kendileri de inanmıyorlardı.
Pekmezli çorba mı olurdu?
Biberli kurabiye de olmazdı,
kurabiye deliydi.
Bütün üzümlerin kendisinde toplanmasını istemişti.
İskambil adamlarından kule yapmaktı derdi.
Yıkıp yapmak,
Yapıp yıkmak,
tik tak!
Hep acelesi vardı kirpilerinin.
Daha çok ihale, daha çok usulsüzlük
ihaleye usulsüzlük
ekmeğe tereyağı, çaya küp şeker
sürekli büyüyen
göbekler ve gökdelenler.

Herkes ne de tatlı delirmişti.
Kendini büyük görenler
kendini küçük görenlere göre
biraz daha fazla, biraz daha hiç.
Beni iç!
Derslerden ters çıkarılmış,
kimsenin utanması kalmamıştı
merhameti, vişneli tartı ve karamelası da.
Zaman betona çalarken
Kupa Kraliçesi'nin kurabiyelerini
kim çalmıştı?
İşte bu büyük bir muammaydı.
Kimine göre sebep, mahkemelerin pastane olmasıydı
kimine göreyse Düşes’in uydurmaları.
"Uçurun kellelerini,
otel yapın yerlerine!"
buyurdu Kraliçe.
Önce ceza sonra karar
çöle döndü sahalar, kalmadı oyuncu ortada
son verildi haliyle kroket maçına.
Kırmızıya boyanmış güllerin
aslında beyaz oldukları
ortaya çıktıysa da
kimse şüphelenmezdi bu saatten sonra
birkaç flamingo dışında.

Bense merak ediyordum
herkesin neden emirler yağdırdığını.
Kedi yarasa yer mi?
Yarasa kedi yer mi?
Armut dibine düşer mi
ortada ağaç yoksa?
Vücudu olmayan Gülkedisi'nin
kesilebilir mi kellesi?
Bir tek kediler eğilmemişti
kraliçenin önünde çünkü.
Biraz sessizlik, minik bir anahtar
bakanlar değil de, kendi işine bakanlar
çözebilirdi her şeyi
diyebilenler “seni kim takar?”.
Merak ettikçe büyüdüğümü hissettim,
insan boyutunda olduğumu
heyecanla ve keyifle dolduğumu.
Gözlerimi kapadığımda
çoktan uyanmıştım aslında...