Friday, July 18, 2008

Kuştüyü Miti

"Onunlayken kendimi seviyorum" dedi sarmaşık kadın, ayak bileklerinden süzülen buzlu nektarlara aldırmadan -aşıkane aforizma-

Bir yaz gecesi rüyası kaplıyor başımdan yukarıları
Aheste aheste geçiyor zaman
kedi uykusu gibi
her şey böyle uysal kalsa ya da doymamış...
Ayaklarımı aşağıya sarkıttığım
yosun liflerinden yapılma bir gökadada
düş(kün) suya, inceliğe, aşka
Garantici mi? Asla!
teklifsiz, gelişigüzel...
Burada, inzivadayım ben
ve yalnızca uyuşuk rüzgargülleri anlar dilimden
yaz vaktinin likit aylaklığında
Yendri'nin "zaten ölü" sesinde
beni bırak!
Yeğin kalayım
ağlayayım, kuruyayım
rafine deniz tuzları biriktireyim içimde...
Minik ellerim var benim
kibrit kollarım
sana gelirken topuz yaptığım
kızıl peri saçlarım...
"Im the glass you break to touch but you never want me much"...
Eteklerimi sürüye sürüye gitsem mi?
ya örümcek ağları bulaşırsa
kontesin üstüne başına?
Ne kadar özgürse o kadar güçsüzdür.
Soğuk mu tenim?
Robot kızkardeşim gibi
kayıp ve saldırgan mıyım yoksa?
Çıplak ayaklarımı gıdıklasa da
muzır kum taneleri.
bir sonbahar hüznü dolduruyor içimi
sarmaşıklı taş kuyunun ağzından
aşağılara iner gibi.
Aldırmıyorum...
Bolluk kaplasa her yeri
ellerimde Dionysos'un kil testisi
bağ bozumu mayhoşluğunda
uzansam asma salıncağıma
Orfeusçu bir gamsızlıkla.
Asla var olmamış koyunların
asla var olmamış köprücük kemiklerine
bilge kralları yazsam, yazsam, yazsam...
Sonra bir banyo dolusu botanik bahçesi
yanardöner yapraklı otlar
billurdan bir küvet
ve suyun altında mırıldanılan şarkı sözleri
"Think you're giving but you're taking my life away,
i love you/ i hate you"
saydam, yarı saydam, bulanık
dönüşse...
Parmak uçları buruşana dek kontesin
su kurbağalarını öpse, öpse, öpse...
Islak, yapışkan, pullu
her geçişinde ruh eşi(ği)nden
"zehrin kalorisi yoktur"
diye seslense.
Bu, yanıtı olsa büyücülerine
yosun kaplı kraliyetinin.
Uyanık, korkusuz ve serüvencidir çünkü
hayat masal mıdır biraz da?