Friday, March 25, 2016

Wednesday, March 23, 2016

Mayıs Kraliçesi

"Önümüzdeki bizi bekleyen devrim, bu kez emekten yana değil doğadan yanadır. Emek kavramı bir önceki düzeni yeniden üreten bir kavramdır. Oysa doğa ile uyumlanmada emek insanlık için angaryanın içindedir ve bundan kaçınılmaz. Pagan aydın kapitalist üretim tarzının tam olarak yıkılmasını ve belki de felaket sonrası çağının kurulmasını üstlenecek olan kişidir. Bu bağlamda Pagan, doğada yaşayabilmek ve onunla uyumlanabilmek için gerekli donanımı kendisinde bulunduran kişidir." Paganizm, Erhan Altunay

Beni bir ağacın sesi uyandırdı,
kuru toprakla ve silikon yorganla
örtülü yatağımdan.
Alarmı 5 dakikada bir ertelemem
bir işe yaramadı.
Baharın gelişi gibi
uyandım.
Bu ağaç, meselesi olan bir ağaçtı.
Van Gogh'un zeytin ağaçları,
Darren Aronofsky'nin havada asılı ağacı gibi.
Kökleri dünyanın tersine uzanıyordu,
yaprakları cadıların kafalarında taçtı.
Alnımızda bitkilerden bir çember,
Yule'a doğru can atan vikayız.
Birilerini fena halde kızdırmıştı.
Kuş, kedi, balık, insan, şempanze
doğal dünyanın ritmiyle
uyum içinde.
Bu çağrıyla birlikte
güneş geri döndü,
tanrıçanın kemikleri ısındı,
hayaller toprağa atıldı,
filiz verdi
soya çeken
soya filizleri.
Büyümenin bitişi,
sonun başlangıcı,
bu daha başlangıç,
mimik yaptı su kabakları.
Bu çağrıyla birlikte
tencere tavalar vuruldu pencerelerde
Sebt gününde.
Hayat kıvılcımı fallus
anarşist uterus.
İlişki durumu alnı açık.
Eril, dişil, turuncu
tüylü, kılçıklı, kuyruklu
pilli, benli, ekşi.
İçimden üçgenler geçti.
Ay'ın tamamlanması gibi
tamamlandığımı hissettim.
Kudurarak
çiçek açarak
tamamlandım.
Su gibi tinsel
toprak gibi tembel
hava gibi Blue Hawaii
ateş gibi plastik mermi
ruh gibi afacan.
Cinleri kovmak için kapına çuha çiçeği koy.
Sisten korunmak için deniz gözlüğü tak.
Ağaç beni çağırmayı
alışkanlık haline getirdi.
Betonda bakla yetişmiyordu çünkü.
Ve maske bana çok yakışıyordu.
Bir de ormanlara karşı
derin ve içten bir sevgi besliyordum.
Münzevi fenomen,
takma tırnaklı naturalist.
Havada şenlik ateşleri yakıldı,
havanda su dövüldü.
Bilmem kaçıncı defa.
ağaç ruhu kazandı.
Özgürlük, havasındaydı.
Ağacın uyandırma servisi
bir mürekkep gibi yayıldı.
Görünmezlik iksiri,
Alice'in yenmeye istekli keki,
Maurice Sendak'ın vahşiliği gibi.
Hasadını verdi
aşkın ilk ekini.
Yine meyvelendi greenwood dalları.
Zaten hep serindi İzlanda yaylaları.
Beyaz başlık taktı tarla perisi
çalı süpürgesinden papyon yaptı,
boynuzlu tanrıya göz kırptı.
Ölülerle aramızdaki peçe inceldi.
Ben yatağımı toplamadan evden çıktım.
Kendi deneyimim
ve en sevdiğim elbisemin içinde
faşizme karşı
yüz yüze.
kötülük Valdemort gibi palazlanırken
alnında şimşekler çakan,
büyücülerin izinde.
Çünkü kült tanrıça asla ölmez,
her Haziran'da yeniden dirilir,
bunu bütün wicker man'ler bilir.
Ebedi yaşam döngüsündeki yerini anla.
Kendini toprak anadan ayrı tutma.
Insomnia!
Yaşam çarkı,
bütün çarklardan büyüktü
ve beni bir ağaç büyüttü.

Tatami Room

Her şeyin yolunda gitmesi hüznü,
herkes uyurken
uyanmışlığın yalnızlığı.
Kozmolojik mandala.
Uyuyarak var olmaya ara vermeli
ölerek yenilenmeli.
Yüksel, dinleme çukurları, diyor Dante.
Yüksek bilinçle doğmuşum ben.
Karanlığa kapılmıyorum.
Zaaflarımı zırha dönüştürüyorum.
Chainmail güç.
Ödül ve ceza bir.
Heyulalar dünyası,
göreceli güzellikler karnavalı.
Yaşama sevinci
yaşamı sevince düzene giriyor.
İnsanların kutuları var,
benim filmlerim.
İçimde spiraller,
dağdaki tek evim.

Tuesday, March 15, 2016

Cadı Çukuru

Kupala'yım ben
büyü, seks ve yaz tanrıçası
su ve nehirlerin anası.
İyot çekiyorum içime,
bir rüyanın çemberinde.
Ormanda yürüyorum,
ağaçların fısıltısı,
toprağın nemi,
perilerin memeleri.
Kokomama'yım ben.
Inkaların incisi
seks delisi.
Yüzüyorum
hiçlik makamının deltasında.