Tuesday, December 08, 2009

Hatırşinas

Bulutlar yaklaşıyor
benim adını bile bilmediğim batılardan
senin adımını bile atmadığın doğulara.
Her şey sarı ve tembel olmak zorunda değil
sarının siyaha bir türlü dönüşemediği
çürük yeşiller de var
caddeler, İstanbul semtleri, gözlerimin uykulu rengi mesela.
Bu bulutlar yağmur dökmeyecek
aramızda kalsın
senle beni yanık ekmek tadında bulutlar ayırsın
olacak iş mi?
Polca bir şarkının peşinden
bunca zaman geçti hala
içimde sıvımayan bulutlar
ıslanmayan kırlar
var olmayan sağnaklar
içime sığmayan akşamlar var.

Pembe gökyüzünden saçlarımın diplerine doğru
yağan karlar var
sisli ayva sarısı bir ışıktan süzülen
eski siyah kabanımın üstüne reçel gibi sürülen.
O da durmuyor ki yerinde
eridiğinde
ıslatan, ağırlaştıran, tam bir uyku hayatı
çünkü top top, puf puf, çok fazla yatak gibi
üstüne uzanıyorsam karla kaplı kumların
sıcak bir şeyler ört istiyorumdur üstüme
uzanıyorsam,
örtün benimle.
Ya da koşalım mı sahilde?
güneş henüz gri bir mercek iziyken ve kuşlar karar vermemişken uçmaya
sadece ellerimiz ve burnumuzun ucu kırmızı
onun dışında hava hep soğuk
ve aşık olduğumuz renginde
sıcak bir şeyler hakkında konuşalım
mesela battaniye.
Sana Sigur Ros'tan bahsediyorum
kardaki martı ayaklarından
boş cankurtaran direklerinden
üşüyen kedilerin tembelliğinden
denizin isteksizliğinden.
her şey boz, her şey
Olsen Olsen...