Thursday, August 21, 2008

Aqua Vitae

Ben en çok ne zamanlar severim seni?
Grenli, siyah beyaz fotoğrafların içe kapanıklığında
belli belirsiz bir neşeyle yüzümde
kadın saçlarını kuruluyorken
ve adam uzanmışken kül rengi bir şilteye.

Ben en çok ne zamanlar severim seni?
Bir Pazar sabahı
henüz sulanmış fesleğenlerin odaya dolan ılık kokusunda
elimden düşürmediğim kitabımın
"Mrs. Dalloway said she would buy the flowers herself."
diye başlayan ilk satırında
bir bardak filtre kahve, bademli tabi ki,
çekiyorken canım
ve üşeniyorken mutfağa gitmeye.

Ben en çok ne zamanlar severim seni?
Beyaz, upuzun bir inci kolyenin
köprücük kemiğime temasında
patetik dizilişinde yer yer,
kaçıp saklandığım göl kenarında
gündüz düşlerim bekler
ve akşama doğru ulu bir rüzgar eserken
nakışlı kocaman şapkama rağmen
senin için saçlarımı kestiğimi,
gerek görmem gizlemeye.

Ben en çok ne zamanlar severim seni?
Parmaklarımı simsiyah yaparken kara kalemim
hep çizdiğim kız resimlerinden bir tane daha
arkada şarkımız, kan sonadı
ağlanır mı deme hiç
ağlarken
filmdeki mağrur kadın
beni yeter susturmaya
bir tabak pudingi kıyamam atmaya.

Ben en çok ne zamanlar severim seni,
maskları sevdiğim gibi?